Kübizm nedir kısaca edebiyatta ?

Ela

New member
Kübizm: Edebiyatı Kırıp Dönüştüren Bir Felsefe mi, Yoksa Sadece Bir Yığın Karışık Cümle mi?

Kübizm… Duyduğumuzda aklımıza ne gelir? “Sanatçı bir şekilde duvarları birleştirip, gözleri ne kadar parçalarla gösterirsem o kadar modern olurum” diyen bir ressam mı? Yoksa edebiyatla hiç ilgisi olmayan, karmaşık ve anlaşılmaz cümleler kuran bir yazar mı? İkisi de olabilir! Kübizm, sanatta devrim yaparken, edebiyatı da etkileyen bir akım haline geldi. Ama bu gerçekten ne anlama geliyor? Yani, edebiyatın dilini "parçalayıp birleştirmek" mi, yoksa duyguları "bütünlüklü bir şekilde" ifade etmek mi? Hadi bunu birlikte keşfedelim.

Kübizm Edebiyatı: Kısa, Net ve Biraz Karmaşık

Kübizm, 20. yüzyılın başlarında, Pablo Picasso ve Georges Braque gibi ressamların görsel sanatlarda başlattığı bir akımdır. Ancak bu akım yalnızca görsel sanatlarla sınırlı kalmamış, edebiyat gibi diğer sanat dallarını da etkisi altına almıştır. Edebiyat dünyasında kübizm, dilin doğrusal ve mantıklı yapısını bozar. Bir anlamda, yazılı kelimelerin ve cümlelerin bilinen yapısını kırar ve onları farklı açılardan bir araya getirir. Yani, anlatıcı bir nevi “kendi dilindeki dünyayı” yeniden kurar.

Bunu bir örnekle açıklayalım: Düşünsenize, her gün sabah uyandığınızda aynada kendinizi farklı açılardan görüyorsunuz. Kübizm de tam olarak böyle bir şey! Edebiyatçılar, olayları, karakterleri veya duyguları tek bir açıdan değil, birden fazla perspektiften, farklı "katmanlarda" gösterir. Bu, hem okuru hem de yazarın kendisini yeni bir keşif yapar gibi hissetmesini sağlar.

Erkeklerin Stratejik Kübizm Yaklaşımı: "Bir Planımız Var!"

Erkekler, genel olarak stratejik düşünmeyi sever. Bu bakış açısını kübizmde de görmek mümkün. Bir erkek yazara kübizm gibi devrimci bir akıma yöneldiğinde, genellikle mantıklı ve sağlam bir yapının peşinden gitmek ister. Kübizm onun için bir tür “plan yapma” biçimidir. Ne de olsa, işler karmaşık ve düzensiz bir şekilde ilerlediğinde, çözüm bulmak için sistematik bir yaklaşım gereklidir! Bir erkek yazar için, kübizmde önemli olan "parçalara ayırmak" ve sonra bunları birleştirip bir bütün yaratmaktır.

Örneğin, T.S. Eliot’ın ünlü şiiri The Waste Land'ı ele alalım. Eliot, modern dünyanın dağılmış ve karmaşık yapısını tıpkı bir kübist ressam gibi parçalara ayırıp yeniden bir araya getiriyor. Sadece duygu değil, kültürel semboller de birbiriyle iç içe geçmiş ve okur her bir katmanda farklı bir anlam keşfetmiş oluyor. Bu, bir yazarın stratejik bakış açısıyla, dilin mantıksal yapısını kırıp, modern dünyayı temsil etme biçimidir.

Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımları, aynı zamanda bu tarz bir dilin karmaşık olmasının amacını da ortaya koyar: Gerçekliği ve insan zihnini daha doğru bir şekilde yansıtmak için kelimelerle oynanır. Belki de sadece anlam arayışı, ancak bu anlamı bulmak için de sıradan düşünce kalıplarını kırmak gerekir.

Kadınların Empatik ve İlişki Odaklı Kübizm Yaklaşımı: "Her Parça Bir Duygu, Her Katman Bir Hikaye"

Kadınlar, genellikle duygusal zekâları ve empatik bakış açılarıyla tanınır. Kübizmde ise, dilin ve yapının dağılmasının, duyguları ve ilişkileri daha derinlemesine anlatabilme gücüne sahip olduğunu fark edebilirler. Kadın yazarlar için kübizm, kelimeleri ve cümleleri parçalamak kadar, bu parçaların birbirleriyle olan ilişkisini keşfetmek anlamına gelir. Yani, her bir parça bir duyguyu, her bir katman bir hikayeyi anlatır. Burada, dilin karmaşıklığı sadece bir edebi araç değil, aynı zamanda insan psikolojisinin ve toplumsal ilişkilerin bir yansımasıdır.

Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway adlı romanını ele alalım. Woolf, karakterlerin zihnindeki kesik kesik düşünceleri, birbirinden bağımsız ama birbiriyle kesişen anıları, tıpkı bir kübist tablo gibi anlatır. Yazar, insan ruhunun derinliklerini keşfederken, okura bir karakterin iç dünyasını çok katmanlı bir biçimde sunar. Kadın yazarlar, bu noktada kübizmden yola çıkarak hem duygu hem de ilişki odaklı bir anlatım geliştirebilirler. Yani, bir yanda kişisel mücadeleler ve içsel çatışmalar, diğer yanda toplumsal rollerin ve ilişkilerin karmaşık bir biçimde sunulması söz konusu olabilir. Kübizm, bu bağlamda, “duyguyu ve insanı parçalayarak” daha anlamlı bir bütün haline getirmeye yarar.

Kübizm ve Anlamın Parçalanması: Duygular, Kelimeler, Gerçeklik…

Kübizmde önemli olan, tek bir doğru anlatım biçemi bulmak değil, her açıdan bakarak gerçekliği keşfetmektir. Kübizmde dilin parçalanması, okuyucuyu da düşünmeye, anlamı yeniden yaratmaya zorlar. Yani, okur her parçada bir anlam bulur, her açıdan baktığında başka bir gerçeklik görür. Bu da edebiyatın en güzel yanlarından biridir. Ne de olsa, dilin gücü, her parçada yeni bir dünya yaratabilme kapasitesine sahip olmasındadır.

Düşünsenize, bir kübist yazarın kalemiyle yazdığı bir metni okurken, her sayfanın arkasında ayrı bir katman, bir ipucu, bir soru yer alır. Kübizmde anlatılan her şey doğrudan bir anlam vermez; anlamı ortaya çıkarmak, okurun görevidir. Bu, aslında okurun da metne katılmasına olanak tanır. Hangi açıdan bakarsak bakalım, her zaman başka bir şey görürüz.

Sonuç: Kübizm, Bir Düşünme Biçimi mi, Bir İsyan mı?

Kübizm, sadece bir sanatsal akım değil, aynı zamanda dünyayı ve dili farklı açılardan görmek, düşündürmek, sorgulamak için kullanılan bir araçtır. Hem erkekler hem kadınlar, kübizmdeki parçalanan yapıyı kendi bakış açılarıyla yeniden inşa edebilirler. Erkekler daha çok çözüm odaklı, stratejik yaklaşımlarla kübizmi bir yapıya dönüştürürken, kadınlar duygular ve ilişkilerle bu parçaları anlamlı kılabilirler. Kübizm, her bir katmanında insan ruhunun karmaşıklığını ve gerçekliğin çok katmanlı doğasını keşfetmemizi sağlar. Belki de edebiyatın asıl amacı, her zaman anlamı kırıp yeniden kurmaktır.

Peki, sizce kübizm, sadece dilin bir oyunu mu yoksa toplumsal yapıları sorgulamanın bir yolu mu? Parçalanan anlamlar arasından kendi doğrularınızı bulmak hiç de kolay değil, değil mi?